
Daha içeri girmeden burnuma çalınan taze boya kokusu; dimağımda sağa sola çarpan renklere dönüştü. Duyu algım bir anda yok oldu. Tek kelime etmek gelmedi içimden. Kapının önünde öylece sustum.derin derin nefes alarak; aldığım nefesi uzun süre bırakmadan her saniyeyi içselleştirmeye uğraşıyordum. Önce mavinin tüm tonlarını emdim; içindeki kadın ete kemiğe büründü.kapının pervazına tutunup sessizce “hoşçakal” dedim. Odadakiler tablolarla uğraşırken o usulca yanıma yaklaştı.gülümseyerek “geç bile kalmıştın hoşçakal” dedi.kimse onu ne gördü ne de duydu.usulca içeri girdim. Renkler durağanlaştı.notalar seslerden ayrıldı.mistik bir melodiyle, turuncunun kırmızıya dönüşümünü izledim.gösteri bittiğinde,
ellerimi yüzüme götürüp yıkar gibi sıvazlayarak “amin” dedim. içimde durmadan çatışan din tanımazlık ve müslümanlığın sentez ritüelini yerine getirdikten sonra tanrısını bulmuş dervişin huzurunu andıran tarifsiz bir duygu yaşadım. O oda da ne kadar uzun kalırsam yüzleşmekten yorulduğum o kadar şeyi de orda bırakacağım düşüncesiyle Sessizliğim uzadıkça uzadı. sonunda Hepsini tablolardaki herbir rengin altına gömdüm.çok uzaklara...
şimdi ihtiyacım olan tek şey ressamın yeni başladığı tablosunda, herşeyimi yeniden dağıtmak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

0 yorum:
Yorum Gönder