yasak elma muadili monologlar

sen yanına düşlerini alır yarına inersin beni otomatik kapı çarpar düne düşerim...

Evine gelen misafirleri uğurlama vakti geldiğinde kapı önünde vedalar edilir, eller öpülür, alelacele son sözler sarf edilir; apartman aralığına çıkılır. "bizede bekleriz" diye son bir cümle kurulur. her şey biter. ancak gidenler asansörün çağır düğmesine basmayı unutmuştur ve kodumun asansörü kimbilir kaçıncı kattadır ve kaç dakikada yukarı kadar çıkar bilinmez.işte o zaman diliminde sanki bir şeyler konuşulmalıymış gibi bir dürtü kaplar iki tarafının içini de. halbuki sözleri birkaç saniye önce tüketmişlerdir ve bir an, uğurlayanlar uğurlananlara söver ne diye zamanında basmazsınız şu düğmeye diye. asansörü bekleyenlerde kapıdan ilk çıkana içinden küfreder. çıkar çıkmaz çağırsaydın bu asansörüde bu hallere düşmeseydik diye. Sanki ortada ayıplanacak, insanların örf ve ananelerine ters düşen bir durum varmış gibi hallerinde, herkeste bir tedirginlik başlar. herkes bu sessizlikten utanmıştır. Ve bu utanç sanki birkaç saçma sapan söz öbeğiyle temizlemeliymiş gibi düşünülüp bir taraf öylesine bir cümle kurar. karşı tarafta da aynı utanç vardır ve onlar da temizlemelidir bunu ve hemen karşılık verilir aynı saçmalıkta. Ve konuşulacak başka saçma cümlesi kalmamıştır iki tarafında; asansörde hala ortalarda yoktur. Şimdi herkesin bakacak farklı yerler bulması gerekir; gözler aynı yerde kesişmemelidir. Eğer göz göze gelinirse bir cümle daha kurmak gerekir ki kimsenin buna tahammülü yoktur. Bir kahraman çıkmalıdır şimdi ve şu cümleyi kurmalıdır: “bizim asansörde böyle işte değiştirilecek ama bir türlü fırsat bulunamadı” karşı taraftakilerde bu cümleyle biraz da olsa rahatlayıp “oluyo öyle bizimkinde de aynı problem var” der. Hala asansörün gelmediği görülünce kısa süreli de olsa bir panik anı yaşanır. Dudaklar ısırılmaya, eldeki çantaya aranacak bir şey olmadığı halde bir şey arar gibi bakınılmaya, arabanın anahtarı eldeyken ceplerde aranmaya, konuyu karınızın uzatmasını umarak “evin anahtarı sende miydi?” diye sorulmaya, boş boş ayakkabıların ucuna bakılmaya başlanır. Asansör gelir. Herkes yaşasın diye sevinç naraları atmamak için kendini zor tutarak; ev sahibi de dahil olmak üzere asansörün kapısına yapışır. Yüzlere memnun kaldık gülümsemesi yerleştirilip asansöre binilir ancak az önceki utanç durumu hemen atılamaz. Asansör zemin kata inene kadar herkeste bir çaresizlik durumu devam eder. Herkes birbirine küsmüş gibidir. Ayakkabıların uçlarına, asansörün düğmelerine,aynaya,havalandırmaya ve bilumum yerlere bakılmaya başlanır. Tık sesi gelene kadar. Yukarıda kalanlarda aynı ızdırabı yaşarlar. Biri ayakkabıları düzeltmeye koyulur hiç konuşmadan. diğeri asansörün aşağı katı gösteren oklarına bakmaya devam eder. bir diğeri de dudaklarını büzerek kapının koluyla yada anahtarlarıyla oynar. diğer taraf asansörden iner kapısını kapatır ve biri “yorulmuşuz yada iyi oldu” diye bir cümle kurar ve küslük, çaresizlik biter. utanç bir sonraki ziyarete kadar rafa kaldırılır ve gizli bir antlaşma yapılmışcasına kimse o birkaç dakikadan hiç bahsetmez; herkes sadece kendi kendine hatırlayıp sırıtır. Yukarıdakilerde evlerinin kapısını kapatır kapatmaz benzer cümleler kurarak o birkaç dakikayı unutmaya çalışır. Her iki taraftakilerde bir daha aynı şeyleri yaşamamak için böyle aciz kalabilecekleri anları düşünüp basit cümleler atarlar beyinlerinin ardalanlarına. O birkaç dakikayı otuzbeş cümleyle anlatmakta nedense bana düşer.

0 yorum:

Yorum Gönder